Antonio Gramsci Kimdir
Antonio Gramsci Biyografi, Antonio Gramsci Hayatı, Antonio Gramsci Eserleri
Gramsci, Antonio (Doğum tarihi 23 Ocak 1891, Ales, Şardinya – Ölüm tarihi 27 Nisan 1937, Roma, İtalya), İtalyan siyaset adamı ve Marksist düşünür. İtalya’da komünist hareketin kendine özgü kuram ve eylem çizgisinin biçimlenmesine büyük katkıda bulunmuştur. Antonio Gramsci Kimdir :
Bir tapu sicil memurunun yedi çocuğundan altıncısıydı. Ailesinin maddi sıkıntısı nedeniyle, ortaöğrenimi sırasında çok çeşitli işlerde çalışmak zorunda kaldı. 1911’de Torino Üniversitesi’nin bir bursunu kazandı ve burada tarih, felsefe ve dilbilim öğrenimi gördü. Üniversite yıllarında özellikle idealist düşünür Benedetto Croce ile Marksist Antonio Labriola’dan etkilendi. 1914’te İtalyan Sosyalist Partisi’ne (PSI) girdi ve partinin sol kanadında yer aldı.
İtalya 1915’te I. Dünya Savaşı’na girince Gramsci parti içindeki savaş karşıtı grubu destekledi. Bu yıllarda haftalık II Grido del Popolo dergisi ile partinin günlük yayın organı Avanti gazetesine yazılar yazdı. 1917’de PSI yönetimini “revizyonistlikle” suçlayan sol kanadın Floransa’da düzenlediği gizli toplantıda, Angelo Tasça ve Ame- deo Bordiga ile birlikte bu kanadın önderliğini üstlendi. Ağustos 1917’de Torino’da baş gösteren savaş karşıtı ayaklanmada etkin rol oynadı ve PSI’nın Torino bölge sekreterliğine seçildi. Rusya’daki 1917 Devrimi’ni “kapitale karşı bir zafer” olarak niteleyen Gramsci, bu sözleriyle hem Rus işçilerinin sermayeye karşı zafer kazandığını, hem de Marx’ın Dos Kapital’ine dayanarak Rusya’da kapitalizm yeterince gelişmediği için devrim olamayacağını öne süren geleneksel sosyalist görüşün çürütüldüğünü vurguluyordu.
1919’da Palmiro Togliatti ve Umberto Terracini ile birlikte Ordine Nuovo adlı haftalık bir gazete çıkarmaya başladı. Ordine Nuovo, işçileri o dönemde oluşan fabrika konseylerini geliştirerek iktidarı ele geçirmeye ve bir proletarya demokrasisi kurmaya çağırıyordu. Dergide, İtalya’nın tarihsel özellikleri üzerine incelemeler ile kuzeydeki işçi sınıfını güneyin yoksul köylüleriyle ittifak kurmaya çağıran yazılar da yer alıyordu. Ordine Nuovo grubu, 1920’deki başarısız Torino genel grevini var gücüyle destekledi. Ama PSI’nın kuzeyli işçiler ile güneyli köylüler arasında ittifak sağlayamaması ve devrime önderlik edememesi sonucunda işçi hareketi dağılmaya başlayınca Gramsci ve arkadaşları PSI’nın Livorno’da düzenlenen kongresinde (Ocak 1921) partiden ayrılarak İtalyan Komünist Partisi’ni (PCI) kurdular.
Çok geçmeden, PCI’nın ilk başkanı Bordiga ile Ordine Nuovo grubu arasında görüş ayrılıktan ortaya çıktı. Bordiga, sendikalara ve işçi-köylü ittifakının önemine inanmıyor, faşizm ile “burjuva demokrasisi” arasında ciddi bir fark olmadığını öne sürüyordu. Ona göre faşizm parlamenter yönetimden ne daha iyi, ne daha kötüydü. Buna karşılık Gramsci, faşizmin İtalya’nın toplumsal ve tarihsel özelliklerinden kaynaklanan bir kitle hareketi olduğunu belirtiyor, böyle geniş tabanlı bir harekete karşı koyabilmek için komünistler ile sosyalistlerin güç birliği yapması gerektiğini savunuyordu.
Gramsci, Mayıs 1922’de III. Enternasyonalin (Komintern) Moskova’da toplanan IV. Kongre’sinde PCI’yı temsil etti ve burada tanıştığı Julia Schucht’la evlendi. Aynı yıl İtalya’da Mussolini iktidara geldi. Bordiga, III. Enternasyonal’in faşizme karşı sosyalistlerle birleşik cephe kurma çağnsını reddedince, PCI’da Gramsci ve Togliatti’ nin de katıldığı bir geçici yönetim kuruldu. Faşist yönetimin italya’da bir tutuklama kampanyası başlatması üzerine Gramsci Moskova’dan Viyana’ya geçerek orada III. Enternasyonal’e bağlı antifaşist büronun yönetimini üstlendi. Yayımlamaya başladığı parti gazetesi L’Unita’da faşizme karşı birlik çağrısında bulundu. 1924’te PCI’dan milletvekili seçilince dokunulmazlığından yararlanarak Roma’ya döndü. 1924-26 arasında PCI’nın parlamento grubuna başkanlık etti, 1926’da parti başkanlığına seçildi.
Kasım 1926’da Mussolini’ye karşı düzenlenen bir suikast bahane edilerek koyu bir baskı rejimi uygulanmaya başladı, bütün antifaşist örgütlerle birlikte PCI da yasaklandı. Gramsci 8 Kasım 1926’da milletvekili dokunulmazlığına karşın tutuklandı ve Sicilya’nın kuzeyindeki Ustica Adasına gönderildi. 1928’de 20 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Tutukluluğunun büyük bölümünü geçirdiği Bari yakınlarındaki Turi Cezaevi’nin koşullan nedeniyle, zaten kötü olan sağlığı daha da bozuldu. Uluslararası baskılar karşısında Mussolini, Nisan 1937’de Gramsci’nin hastaneye kaldırılmasını kabul etmek zorunda kaldı. Gramsci, birkaç gün sonra. Roma yakınlarında kaldırıldığı hastanede öldü.
Gramsci bütün elverişsiz koşullara karşın cezaevinde geçirdiği 11 yıl boyunca tarihsel, felsefi ve siyasal görüşlerini içeren 833 defter doldurdu. Gramsci için Mussolini’ nin, yakın çevresine “bu zihnin çalışmasını nasıl durdurmalı?” dediği bilinir. Serbest bırakıldığı gün baldızının cezaevinden kaçırdığı bu defterler Quaderni dal carcere (1948-51, 6 cilt; Hapishane Defterleri), cezaevinden yazdığı mektuplar ise Lettere dal carcere (1947; Hapishane Mektupları, 1966, 1985) adıyla yayımlanmıştır.
1914-26 arasındaki Ordine Nuovo döneminde Gramsci’nin yapıtında Croce, G. W. F. Hegel ve genel olarak idealist düşüncenin etkisi belirgindir. Bu etkiyi Marksizmle kaynaştıran genç Gramsci’ye göre düşünce, kültür ve genel olarak Marksizmin “üstyapı” adını verdiği siyaset ve hukuk gibi alanlar, ekonominin basit bir yansıması değildir. Gramsci, bu çerçeve içinde sosyalist devrimi ekonomik gelişmenin dolaysız ve doğal bir sonucu sayan II. Enternasyonal önderlerinin Marksizm anlayışına karşı çıkar. Öte yandan işçileri partinin yönergeleri doğrultusunda hareket eden pasif birer eylemci olarak gören PSI önderliğine karşı, kitlelerin kendiliğinden hareketlerini savunur, partinin ve sendikaların denetiminin dışında oluşan örgütlenmeleri destekler. Ona göre işçiler, parti ve sendika yönetiminin istediği zamanda harekete geçen bir ordu değil, kendileri de düşünen, karar veren, kültürel gereksinmeleri olan canlı varlıklardır. Bu düşünceler Gramsci’yi Antonie Pannekoek ve Kari Korsch gibi dönemin “konseyci” komünistlerine yaklaştırır.
Gramsci’nin 1926-36 arasındaki cezaevi döneminde devrim stratejisi önceki döneme göre ağırlık kazanmıştır. Quaderni dal carcere işçi sınıfı iktidarı, işçi-köylü ittifakı, aydınların rolü, altyapı-üstyapı ilişkileri gibi konulara ayrılmış yazılar, pasajlar, notlar ve taslaklardan oluşur. Özellikle Batılı toplumlarda sosyalizme geçiş koşullarını araştıran Gramsci’ye göre Çarlık Rusyası gibi Doğu toplumlarında yönetim temelde baskıya dayanırken, Batı toplumlarında yönetimin ana ilkesi uzlaşmadır. Batı’da yönetici sınıf yönetebilmek için halkın onayını almak zorundadır. Bin yıllık bir süreç sonunda yönetim ile halk arasında loncalar, belediyeler, meslek örgütleri gibi ara kurumlar oluşmuş, böylece devletin müdahale edemediği özerk alanlar ortaya çıkmıştır. Gramsci’nin Hegel ve Marx’tan alarak geliştirdiği terimlerle, Doğu’da “sivil toplum” (rıza ve onaya dayalı özerk kurumlar) ya hiç gelişmemiş ya da “siyasal toplum” (dar anlamda devlet, zor aygıtları) karşısında çok güdük kalmıştır; buna karşılık Batı’da “siyasal toplum” çok gelişmiş bir “sivil toplum”la çevrilmiş, onun “zırhına bürünmüştür”.
Gramsci siyasal toplum ile sivil toplum arasındaki ayrımı “diktatörlük” ve “hegemonya” kavramlan aracılığıyla da geliştirir. Diktatörlük belirli bir “tarihsel blok” (altyapı ile üstyapının bütünsel eklemlenmesi) bağlamında iktidardaki temel sınıfın ast sınıflar üzerinde devlet aracılığıyla uyguladığı zoru, hegemonya ise bu sınıfın öteki sınıflar üzerindeki ideolojik ve kültürel egemenliğini belirtir. Doğu’da sosyalist devrim, işçi sınıfının doğrudan devleti ele geçirmeye yönelik bir meydan savaşına girmesini ve yeni tarihsel blok ile onun sivil toplumunu yukarıdan aşağıya oluşturmasını gerektirirken, Batı’da gelişmiş bir sivil toplumda ancak öncelikle hegemonyayı ele geçirmeye yönelik uzun süreli bir siper savaşıyla sonuca ulaşabilir. Gramsci’ye göre aydınlar, bilincinde olsunlar ya da olmasınlar bir sınıfın sözcülüğünü yaparlar. Gramsci’nin terimleriyle “geleneksel” aydınlar sanayinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan ve geçimlerini sanat, bilim ya da kültürel işlerle sağlayan, klasik kültürün aydınlarıdır. Bunlar, kendi yaşamlarıyla egemen sınıf arasındaki yakın bağın bilincinde değillerdir. Buna karşılık, hangi meslekten olduklan önem taşımayan “organik” aydınlar bağlı bulundukları sınıfın çıkar ve özlemlerini bilinçli biçimde dile getirirler. Gramsci’ye göre yeni tarihsel bloğun oluşturulmasında organik aydınlara büyük görev düşer. İşçi sınıfı partisi, dar anlamda siyasal ya da askeri bir örgüt değil, sınıfın “kolektif beyni”dir. Sınıfın hem siyasal, hem de kültürel ve toplumsal gereksinimlerine yanıt verir; bir başka deyişle yeni toplumun çekirdeğidir. Gramsci’nin Quaderni del carcere adlı kitabından seçmeler Türkçede Aydınlar ve Toplum (1967, 1983, 1985), Felsefe ve Politika Sorunları (1975), Modern Prens (1984) ve Hapishane Defterleri adıyla, L’Al- bero del riccio (1966) adlı yapıtı ise Çocuklarıma Mektuplar (1979) başlığıyla yayımlanmıştır. Antonio Gramsci Kimdir konusunu açıklayarak , Antonio Gramsci Biyografisi ve hayatı hakkında bilgiler verdik.