Keloğlan ile sihirli kuş kitabının kısa özeti

Keloğlan ile sihirli kuş özeti
Keloğlan ile sihirli kuş özeti kısa
Keloğlan ile sihirli kuş kitabının özeti

Keloğlan ile sihirli kuş kitabının özeti aşağıda verilmiştir ;

Bir varmış bir yokmuş Bir masal ülkesinde Gülyüz derler, gül yüzlü, güler yüzlü bir kız varmış Gülyüz, bir padişah kızıymış Bir gün gergefini kurmuş, nakış üstüne nakış istiyormuş has bahçede Derken, görülmemiş güzellikte, gerdanı kınalı, gözleri zümrüt, gagası mercan bir kuş gelmiş, gergefin üstüne konmuş Gözlerini kızın gözlerine dikmiş, başlamış içli bir ezgiyle ötmeye Gülyüz, sanki büyülenmiş gibi ayıramamış gözlerini kuştan

Neden sonra incili ipek çevresini kaldırıp atmış kuşun üstüne Kuş, çevreyi mercan gagasıyla kaptığı gibi “pırr” diye kanat çırpmış, uçup gitmiş Kız da arkasından bakmış kalmış O günden sonra Gülyüz Sultan, her gün has bahçeye iner, özlem dolu gözlerle kuşu bekler dururmuş Ama ne çare Bu göz kamaştırıcı kuş bir daha görünmemiş Küçük sultan ise kuşu bir türlü aklından çıkaramıyormuş Kuşun özlemiyle günden güne sararıp solmuş Ülkenin tüm hekimleri, padişah kızının dercime çare bulmaya çalışıyorlarmış

Onlar çalışadursunlar, biz haberi Keloğlan ´dan verelim Keloğlan, Gülyüz´ün çevresini kuşa attığı günlerde yine yayan yapıldak dağ bayır dolaşır dururmuş o yörelerde Dağlar aşmış, dereler geçmiş, çıkınındaki azığı tükettiği bir gün bir garipçe kuş gelmiş, yorgun kanatlarla bir çalı dibine alınış kendini

Keloğlan sevinmiş, “Kısmetim ayağıma geldi Tutar, kızartır, yerim” demiş içinden Usulca sokulmuş Külahını atmış üstüne, kuşu tutmuş Bir de ne görsün? Ağzında sırma işlemeli incili bir çevre Keloğlan şaşmış kalmış Bu göz alıcı renklerle bezeli kuşu kesip yemeye kıyamamış Ağzına su akılmış, “Bu kuş, yuvasına her zaman inci mercan götürüyorsa yaşadık” demiş İzleyip yuvasını bulmak için kuşu salıvermiş

Kuş uçmuş, Keloğlan koşmuş; kuş uçmuş, Keloğlan koşmuş Derelerden sel ile, tepelerden yel ile, gitmiş kuşun ardından, başındaki kel ile Sonunda, vara vara cennete eş, bin bir renkli bir bahçeye varmışlar Kuşu kaybetmiş bahçede ama kendini kaybetmemiş Keloğlan Bahçeyi geçmiş, bir altın saray çıkmış karşısına Saraya girmiş Kimseler yokmuş içeride Keloğlan şaşkın, “Buranın elbette bir sahibi vardır” diye geçirmiş içinden

Dönmüş dolaşmış, bir kapıyı açmış Bir yemek odası görmüş Ne isterseniz varmış sofrada Cam çekmiş Keloğlan´ın Elini uzatıp da bir lokma alacak olmuş “Yerse önce Murat Şah yer!” diye eline bir kepçe vurmuşlar Birden Keloğlan, ´m eli şişmiş Ne vuranı görmüş ne söyleyeni Korkmuş Keloğlan, “Periler sarayı olmasın burası,” diye çıkıp kaçacağı sırada bir kanal sesi çalınmış kulağına Hemen bir dolaba girip saklanmış

Biraz sonra o gerdanı kınalı, kanadı nakışlı kuş gelmiş Odanın ortasındaki su dolu altın leğenin içine dalmış İnanamayacaksınız ama, bir silkinmiş tüyünü teleğini dökmüş, civan bir delikanlı olmuş

Keloğlan gördüklerine inanamamış da olanlara akıl erdirmeye çalışırken delikanlı koynundan o incili çevreyi çıkarmış Hem koklar hem de “Ah sultanım, nerelerdesin? Senin gözlerin de yaşlı mı şimdi?” diye gözyaşlarını silermiş

Bir süre ağlayıp söylendikten sonra yine kuş olmuş “pırr” demiş, uçup gitmiş Keloğlan´ın ağzı açık kalmış Hemen dolaptan fırlamış, Kendini bu perili saraydan dışarı atmış Arkasına bile bakmadan oradan kaçmış Sihirli bahçeyi geçmiş, alaca karanlıkları aşmış, düze ulaşmış

Az gitmiş, uz gitmiş; dere tepe düz gitmiş Derken bir yerlere gelince bakmış ki bir kalabalık, bir kıyamet Sokulmuş Keloğlan da ne oluyor, diye Burası bir hamammış Ülkenin padişahı, kızı Gülyüz Sulta´ın derdine çare bulamamış da bu hamamı yaptırmış Dört yöne de haber salmış “Her cimin başından ilginç olay geçmişse gelsin anlatsın, hamamda da bedava mı sana bağışladım Ne olur bana oranın yerini göster!” diye yalvarmış

Keloğlan´a

Böylece sihirli kuşun yoluna az gitmişler uz gitmişler; sonunda Keloğlan bin bir renkli o sihirli bahçeyi bulmuş

Altın sarayı Gülyüz Sultan´a göstermiş: “Asil görüp şaşacakların içeride sultan bacı Hadi eyleşmeden girelim saraya” demiş ama Gülyüz, Keloğlan´ı tehlikeye atmak istememiş Helalleşip ayrılmış; altın saraya girmiş, dolaba saklanmış Biraz sonra, sihirli kuş gelmiş Silkinmiş, civan yapılı bir genç olmuş Sultanın çevresini çıkararak “Bu çevreyi işleyen eller sağ mı? Bir daha sultanımın yüzünü görebilecek miyim?” diye ağlayıp mendille gözyaşlarını silmiş

Kız hemen koşmuş, delikanlının kollarına atılmış Meğer bu delikanlı da insan soyundanmış O da bir padişah oğluymuş Murat Şah´mış adı Masal buya nasıl olmuşsa perilerin ağına düşmüş bir gün Bir daha da kurtulamamış tılsımlarından; Onu seven bir ihsan eli, eline değinceye dek bozulmamış tılsım- Sultan ona sevgiyle sarılınca tılsım bozulmuş, periler ülkesinden birlikte kaçmışlar Kırk gün kırk gecelik düğünleri kurulmuş Mutlu bir yaşama başlamışlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir