Hasan Basri Kimdir
Hasan Basri Kimdir, Hasan Basri Kimdir Hayatı Hakkında Bilgi
Hasan Basri, tam adı ebu saîd bin ebfl- hasan yesar el-basrİ (d. 642, Medine – ö. 728, Basra), sahabilerden sonraki ilk Müslüman kuşağının (tabiun) en önemli bilginlerinden. Sünni dünya görüşünün temellerini atmıştır. Mutasavvıflarca tasavvufun önderi olarak görülür; hemen bütün tarikatların silsilesi onda toplanır.
Ünlü sahabi Zeyd bin Sabit’in azadlısı Ebi’l-Hasan Yesar ile Hz. Muhammed’in eşlerinden Ümmü Seleme’nin azadlısı Hayra’nın oğluydu. Basra’ya yaklaşık 657’de geldi. Burada Kadı İmran bin Huseyn’le tanışarak ondan etkilendi. Afganistan dolaylarına yapılan sefere (663-665) katıldı, Horasan valisinin katipliğini yaptıktan sonra büyük olasılıkla 679’da, hızla büyük bir kültür ve düşünce merkezi durumuna gelen Basra’ya döndü. 684-704 arasında burada görüşlerini olgunlaştırdı, İslam toplumundaki iç çatışmalardan kaynaklanan dinsel, toplumsal ve siyasal çalkantılarda önemli izler bıraktı. 705-714 arasında Emevilerin Irak valisi Haccac’la arası açıldığı için saklanmak zorunda kaldı. Valinin ölümünden sonra Basra’ya dönerek yaşamının sonuna değin burada kaldı.
Hasan Basri’nin Sünni düşüncenin oluşumundaki belirleyici katkısı siyasal tutum ve düşüncelerinden kaynaklanır. Ümmetin birliğinin parçalanmasının büyük sakıncalar doğuracağını düşünen Hasan’a göre siyasal iktidara bağlılık her koşulda zorunluydu. Devlet başkam zalim ve fasık da olsa ona itaat edilmeli, ayaklanmaya kalkışılmamalıydı. Çünkü bir kötülüğü gidermek için açılan savaş daha büyük bir kötülüğe neden olurdu. Hasan bu yaklaşımla ömrü boyunca hiçbir siyasal harekete katılmadı, hiçbir ayaklanma girişimini onaylamadı. Yezid’in (sonradan Halife I. Yezid) veliaht olarak atanmasına karşı çıktığı halde ona tereddütsüz itaat etti. Irak’ta kanlı bir baskı politikası izleyen Haccac’ın hizmetinden uzun süre ayrılmadı. Siyasal iktidara zaman zaman yönelttiği eleştiriler daha çok birer öğüt niteliğindeydi ve genellikle hoşgörüyle karşılanırdı.
Hasan, dışında kaldığı siyasal olayların değerlendirilmesinde de orta yolu izledi. Ona göre Hz. Osman haksız yere öldürülmüştü. Hz. Ali meşru halife olmakla birlikte ümmetin parçalanması ve kardeş kam dökülmesi suçunu Talha ve Zübeyir’le paylaşıyordu. Ali, ayaklananlarla savaşıp onları öldürürken doğru davranmış, ama hakeme başvurmayı kabul ederek yanlışa düşmüştü. Muaviye ve öteki Emevi hükümdarlarının halifeliği meşruydu.
Hasan’ın düşüncesinde ahiret her zaman önde geliyordu. Bunun için dünyadan uzaklaşmayı ve Hz. Muhammed’in sünnetini izlemeyi salık vererek şöyle diyordu: “Ey insan, bu dünyayı ahiret için sat, ikisini de kazanacaksın. Ahireti dünya için satma, ikisini de kaybedersin.” Bununla birlikte Hasan dünyevi ve maddi olan her şeyi yadsımıyordu; bunların Tanrı buyruklarını yerine getirme yolunda da kullanılabileceğinin bilincindeydi. Bu nedenle sûf giyerek toplumdan uzaklaşanları eleştiriyordu. Hasan’ın, insan iradesinin özgürlüğü ve sorumluluk konusundaki görüşleri Mutezile ve Kaderiyeyle aynı yöndeydi. Bu nedenle Mutezililer ısrarla onu kendilerinden saymışlardır. Hasan’ın, büyük günah işleyen kimsenin durumu hakkındaki görüşü Haricilik ile Mürcie arasında yer alıyordu. Büyük günah işleyeni Hariciliğin kâfir,Mürcienin mümin saymasına karşılık Hasan bu kişiyi münafık olarak tanımlıyordu. Ona göre münafık, mazur görüleceği düşüncesiyle günah işler ve kendini Cehennem tehlikesine atardı, ama ümmetin dışına çıkmış sayılamazdı. Hasan Basri’nin düşüncesinin temelinde, eylemler üzerinde derinlemesine düşünme ve öz denetim biçiminde tanımlanabilecek “ilmu’l-kulub” yatıyordu. Deyişlerinden biri şöyleydi: “Kalblerinizle konuşun, çünkü onlar paslanmaya elverişlidir. Nefislerinizi dizginleyin, çünkü azgınlığa yatkındır.” Ona göre Müslüman yalnızca günah işlemekten kaçınmakla kalmamalı, aynı zamanda ölümün kesinliği ile öbür dünyadaki yazgısının belirsizliği arasındaki gerilimin doğurduğu sürekli bir kaygı içinde yaşamalıydı. Kötülükten sakınarak iyiliği yerine getirebilmek için sürekli bir muhasebe içinde bulunması ile dünya karşısında ihtiyatlı bir tutumu birleştirmesi, Hasan Basri’nin tasavvuf üzerindeki etkisinin başlıca kaynağıdır. Hasan’ ın vaazlarından günümüze ulaşan az sayıda parça, erken dönem düzyazı Arap edebiyatının en iyi örnekleri arasındadır.